Merih KARAAĞAÇ
Merih, 5 yıldır teknoloji alanında editörlük yapıyor. Bilim, yapay zeka, donanim ve mobil teknolojiler konusundaki yazıları düzenliyor. Bilim ve yapay zeka konularında uzmanlaşmış.
İklim değişikliği, insan medeniyetinin sürdürülebilirliğini tehdit eden büyük bir risk olarak öne çıkıyor. Peki, bu tehdit gerçekten varoluşsal mı?
Son yıllarda küresel ısınma ve etkileriyle ilgili ardı ardına gelen kötü haberler, “İnsanlığın sonu mu geliyor?” sorusunu gündeme taşıdı. Kimileri, iklim değişikliğini nükleer savaş ya da dev bir göktaşı çarpması kadar yıkıcı görmüyor. Kimileri ise insan türünün geleceği için en büyük tehdit olarak tanımlıyor. Peki, iklim değişikliği gerçekten de insanlığın varlığını ortadan kaldırabilecek kadar büyük bir tehdit mi?
Öncelikle, “varoluşsal tehdit” kavramının ne anlama geldiğine bakmak gerekiyor. Geleneksel olarak bu terim, bir türün veya uygarlığın varlığını ortadan kaldırabilecek olayları tanımlar. Örneğin, 100 kilometre çapında bir göktaşının Dünya’ya çarpması, gezegendeki yaşamın çoğunu yok edebilir ve insan türünün tamamen tükenmesine yol açabilir. Böyle bir felaket, “varoluşsal tehdit”in en somut örneğidir.
Ancak iklim değişikliği bu kadar ani ve kesin bir tehdit mi? Uzmanlar arasında bu konuda görüş ayrılıkları var. Bazıları, iklim krizinin doğrudan insan soyunun tükenmesine yol açmayacağını, ancak medeniyetin büyük oranda çökebileceğini savunuyor. Diğerleri ise, insanlığın geleceği için en büyük tehdidin zaten iklim kaynaklı felaketlerde gizli olduğunu düşünüyor.
Küresel Felaket Riski Enstitüsü’nden Seth Baum’a göre, insan medeniyetinin yükselişi, Holosen dönemi olarak bilinen son 10 bin yıldaki istikrarlı ve ılıman iklim koşullarına bağlı. Bu dönem, tarımın ortaya çıkışı ve teknolojik gelişmeler için ideal bir ortam sundu. Eğer Dünya’yı bu istikrarlı koşulların dışına itersek, insan uygarlığının temelini oluşturan şartlar da ortadan kalkabilir.
Baum’un yaklaşımına göre, iklim değişikliği doğrudan yok oluş getirmese bile, insanlığın sosyal, ekonomik ve teknolojik olarak çöküşüne yol açabilir. Özellikle tarımsal üretimin azalması, su kaynaklarının kuruması ve aşırı hava olaylarının sıklaşması, uygarlığın sürdürülebilirliğini zora sokabilir.
İklim değişikliği sadece sıcaklık artışı ya da deniz seviyesinin yükselmesiyle sınırlı değil. Toplumların kaynaklara erişimi azaldıkça jeopolitik gerilimler, çatışmalar ve göç dalgaları artıyor. Ayrıca uzmanlar, iklim değişikliğinin nükleer savaş riskini veya yapay zeka kaynaklı krizleri de tetikleyebileceği uyarısında bulunuyor.
Bu yüzden, iklim değişikliğinin “doğrudan” bir varoluşsal tehdit olmasa da, başka felaket risklerini büyüterek insanlık için toplam risk seviyesini tehlikeli biçimde artırdığı söylenebilir.
İklim bilimci Michael Mann, iklim değişikliğinin insanlık için üç ana varoluşsal tehditten biri olduğunu savunuyor. Ona göre, en kötü iklim senaryoları gerçekleşirse insanlığın tamamen yok olması düşük bir ihtimal. Ancak, uygarlığın çökmesi ve büyük toplumsal yıkımlar son derece gerçekçi.
Örneğin, tarım için gerekli olan yağış rejimleri bozulduğunda, gıda arzı krize girebilir. Nüfusun hızla artması, azalan su kaynakları ve yaşanabilir alanlar için rekabeti artırıyor. Buna iklim krizinin şiddetlendirdiği sıcak hava dalgaları, seller, kasırgalar ve yangınlar da eklenince, insani felaketler zincirinin oluşması kaçınılmaz oluyor.
Mann’ın uyarısına göre, Batı Antarktika Buz Tabakası’nın çökmesi veya okyanus dolaşımının durması gibi dönüm noktaları, önümüzdeki yüzyılda büyük felaketleri tetikleyebilir. Bilim insanları bu noktaların kesin olarak ne zaman aşılacağını bilmiyor, fakat riskin hızla arttığı bir gerçek.
İklim değişikliğinin kısa vadede insan türünün tümüyle yok olmasına yol açması beklenmiyor. Ancak, “medeniyetin çöküşü” çok daha olası görünüyor. Bu, insanlık tarihindeki büyük nüfus kayıpları, devletlerin yıkılması ve teknolojik ilerlemenin gerilemesi anlamına gelebilir.
Birçok uzman, iklim değişikliğinin yol açtığı aşırı hava olaylarının tedarik zincirlerini kesintiye uğrattığını, gıda ve suya erişimi zorlaştırdığını ve sağlık krizlerini tetiklediğini belirtiyor. Özellikle gelişmekte olan ülkeler, bu sorunların etkisini çok daha ağır şekilde hissediyor.
İklim değişikliği, belki tek başına anında insan soyunu yok etmeyebilir, ancak medeniyetin sürdürülebilirliği için ciddi bir tehdit oluşturuyor. Artan sıcaklıklar, kuraklıklar, seller ve kaynak savaşları, toplumsal düzeni zedeliyor ve insanlığın geleceğini tehlikeye atıyor.
Uzmanlar, iklim krizinin uzun vadede insanlığın refahı ve hayatta kalma şansı üzerinde çok büyük etkileri olacağı konusunda hemfikir. Çözüm, küresel iş birliğiyle sera gazı salımlarını azaltmak, yenilenebilir enerjiye geçmek ve toplumları iklim felaketlerine karşı dayanıklı hale getirmekten geçiyor.
Özetle; iklim değişikliği, insanlığın kaderini belirleyecek kadar ciddi bir sınav ve geleceğimiz, bu sınavı nasıl vereceğimize bağlı.
E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır. Zorunlu alanlar * ile işaretlenmiştir.